Muhafazakarların büyük komplo teorilerine bağladıkları Sabetaycılığın Osmanlı tarihinde önemli bir yeri vardır. Kimilerine göre Mesih, kimilerine göre sahtekar olarak Sabatay Sevi 17’nci yüzyılda İzmir, Agora’da doğmuş ve genç yaşından itibaren Yahudi toplumu içinde farklı bir yere sahip olmuştur. Kendi cemaati içinden de sevenleri kadar nefret edenleri, öldürülmesini isteyenler olmuştur.
Ailesi muhtemelen İspanya sürgünü olan Sevi’nin babası başarılı bir tüccardı, genç yaşta Talmud eğitimi aldı ve parlak bir karakter olduğu için 18 yaşında haham oldu. Genç Sabatay mistik konularla ilgiliydi, 15 yaşından itibaren Kabala çalışmalarına da başladı. Ruh sağlığı konusunda ciddi sıkıntıları olduğu söylenmektedir. Etkili bir hatip olan Sevi, kısa sürede kendisi de önemli bir takipçi kazandı ve 1648 yılında kendisinin Musa’nın geleceğini bildirdiği Mesih olduğunu ilan etti.
Elbette bu durum Yahudi toplumu ve yaşlı hahamlar arasında rahatsızlık yaratıp tepki çekti. İknaya çalışıldı ama nafile…
Buna rağmen Yahudi toplumundan aforoz edilmediği belirtilir ama İzmir’de rahat edemeyen Sabatay Sevi önce Kabalacılığın merkezi, ardından da İstanbul’a geçer. Payitahtta ünlü bir vaiz Abraham ha-Yakini ile tanıştı ve Yakini, Sevi’nin Mesihlik iddialarını kabul edip kendisine bunu doğrulayan bir kehanet belgesi verdi. Kısa bir süre sonra İstanbul’dan ayrılan Sevi’nin yeni adresi önce Kudüs, ardından Mısır oldu, burada kentin etkili kimi isimlerini davasına inandırdı.
Bu arada, en az üç kez evlendi ancak eşleriyle cinsel ilişkiye girmedi çünkü kendisinin Tevrat’la evli olduğunu söylüyordu. Mısır’da görüşleri nedeniyle tepki çekince önce İzmir’e, sonra İstanbul’a gitti. Ancak İstanbul’da hahamlar kendisini rahat bırakmayınca babasının yanına İzmir’e döndü. 30 Haziran 1666’da gemiyle İstanbul’a gitmek için yola çıktı. O tarihe kadar Osmanlı yönetimi Sabatay Sevi ve Mesihlik iddialarını Yahudilerin kendi iç meseleleri olarak görerek müdahalede bulunmamıştı. Ancak müritleri, Sabatay’ın Osmanlı İmparatorluğu tahtını IV. Mehmed’den almak için gittiğine inanıyordu. Hahamlar, Sevi’yi Saray’a ihbar etti, gemi Çanakkale Boğazı’nda durduruldu ve genç adam el ve ayakları zincirlenerek İstanbul’a getirilip zindana atıldı.. Ardından da Çanakkale yakınlarında bir kaleye hapsedildi. Padişah, Sevi’nin kafasını iç karışıklığa neden olmamak için vurdurmamıştı ama müritleri bunu Mesihliğinin bir göstegesi olarak kabul edip hapsolduğu kaleye akın etti. İpek, atlas kumaşlar, halılarla burayı bir saraya çevirdiler. Müritleri üzerinden faaliyetlerine buradan devam eden Sevi, Yahudi hahamları çok rahatsız etti ve bunun üzerine Saray’a şikayet edildi. Sevi, sorgulanmak üzere İstanbul’a getirildi ve Padişah’ın paravan arkasından izlediği bir sorgu başladı. Divan reisi, sorguda Sabatay’dan mucizelerini gösterip Mesihliğini ispat etmesini istedi. Bunun Sabatay soyunacak okçular vücudunu hedef tahtası haline getirecektir. Mesih olduğu için oklar vücuduna işlemeyeceğinden iddiası resmi olarak kabul edilecektir. Sevi, bu tehdit karşısında çok korkar ve Mesihlik iddiasını inkar eder, bunun bir kısım Yahudiler tarafından ortaya atıldığını iddia eder. Sonunda da Müslüman olması teklifini kabul ederek kelime-i şahadet getirir ve hayatını kurtarır.
Takipçilerinin bir bölümü bunun üzerine öfkeyle kendisini terk eder, bir kısmı da “Mesih zaten Tevrat’a uygun olmayan eylemlerde bulunacaktır. Musa da Mısır’da Firavun’un yanında yaşamamış mıydı” diyerek takipçiliği sürdürür. Takipçilerini bunu gerçek kimliklerini gizleyerek yapar. Kendisine Saray’da görev verilir ama bir süre sonra Kuran’la beraber Tevrat’ı da okuduğu ortaya çıkınca sürgüne gönderilir ve Karadağ’da hayatını kaybeder.
Şimdi rejim, Kürt meselesini çözme adına Abdullah Öcalan’a benzeri bir teklifte bulunmaya hazırlanıyor gibi. Öcalan, İmralı’da tecritte yaşadığı için takipçileri orada kendisini ziyaret edip fikirlerini öğrenemiyor. Ancak bütçe görüşmelerinin ardından kendisine Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan bir ekibin gitmesine ve mesajlarını iletmesine izin verileceği belirtiliyor.
Suriye’de Esad’ın devrilmiş olması Ankara’nın elini güçlendirirken Kürtler uluslararası bir sorunun önemli parçası haline gelmiş bulunuyor. IŞİD’e karşı savaşları, Amerika ile ittifakları içinde hiç yanlış yapmamaları Washington’da, özellikle Kongre’de kendilerine çok sayıda dost kazandırmış durumda. Trump’ın Kürtleri her an satabileceğindn endişe eden kimi Kongre üyeleri, Türkiye’nin Kürtlere saldırması halinde devreye sokulacak yaptırım önergeleri hazırlıyorlar.
Durum çok flu ve gelecek belirsiz…
Heyetin gitmesine izin veriliyor olması, Öcalan ile rejim arasında belirli bir anlaşmanın sağlanmış olduğunu gösteriyor. Burada temel mesele şu; Öcalan tıpkı Sabatay Sevi gibi bir ömür mücadelesini verdiği inançlarından ve kazanımlarından bir anda vazgeçer mi?
Üstelik sadece kendi özgürlüğü sözkonusu değil, Öcalan’ın kararı Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki milyonlarca Kürdün geleceğini de etkileyecek. Suriye’de kafa kesen İslamcıların ceket giyip ılımlı söylemde bulunması kimseyi kandıramaz çünkü Türkiye’de Milli Görüş gömleğini çıkaranların güç eline geçince nasıl hızla özüne döndüklerini gördük.
Eli kanlı Kürt düşmanlarının çevirdiği Suriye’de Demokratik Suriye Güçleri’nin silah bırakmasını beklemek kadar, Öcalan’ın da böyle bir talepte bulunmasını beklemek safdillik olur.
Türkiye ve bölge halklarını zorlu bir süreç bekliyor…